İki savaş, iki tarih, iki hikaye: Çanakkale ve Truva
14 mins read

İki savaş, iki tarih, iki hikaye: Çanakkale ve Truva

Çanakkale Savaşı, tıpkı Truva Savaşı gibi Avrupa ile Anadolu’nun, günümüzdeki anlamı ve siyasi diliyle söylersek emperyalist Batı ile mazlum bir milletin mücadelesidir. Çanakkale’de gerek deniz gerekse kara savaşları çok şeyi değiştiriyor. Küçümsenen bir güç, böbürlenen bir gücü darmadağın ediyor. Filistin’de yaşandığı gibi…

Türkler neden küçümsendi? Müttefikler, Türk askerini kolaylıkla mağlup edeceklerini düşündüler. Bunun nedeni iki sene önce yaşanılan Balkan mağlubiyetidir. Genel kanı, Türk askerinin artık savaş kabiliyetini yitirdiği yönündedir. Ancak bu onların en büyük yanılgısı oldu. Karşılarında ölümü hiçe sayan, “Yaşamak için değil; vatanımızı yaşatmak için savaşıyoruz” diyen Türk komutanlarını ve askerini buldular.

Birinci Dünya Harbi’nde, savaşan devletlerden hiçbirinin cephesi Osmanlı Devleti’ninki kadar yaygın ve çok sayıda değildir. Balkan Harbi’nde neredeyse kurşun atmadan dağılan Osmanlı ordularının, Cihan Harbi’nde bu kadar yaygın cephelerde, dört sene dayanabilmesi; Çanakkale’de ve bugün Irak topraklarında olan Kut-ül Amare bölgesinde çok önemli iki büyük zaferin kazanılması, bu harbin, mucizevi, şaşırtıcı yönlerindendir. Bu sonuçta, Enver Paşa’nın orduyu yeniden örgütlemesinin, eğitmesinin ve uyguladığı disiplinin rolü çok önemlidir.

ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ

18 Mart 1915 günü, Çanakkale’yi denizden geçmeye çalışan İtilaf Devletleri Donanması’nın 18 ağır zırhlısından 3’ünü denize döşenen mayınlar batırıyor. 3’ünü de topçularımız ağır şekilde yaralıyor. Irresistable, Ocean, Bouvet zırhlıları batıyor; Inflexible, Agamemnon, Goulois, Souffren ise ağır yara alarak saf dışı kalıyor. Başarı, karaya yerleştirilen toplar ve döşenen mayınlarla kazanılıyor. Sonuç olarak 18 Mart 1915 günü gerçekleşen Deniz Savaşında, işgalciler Çanakkale’yi denizden geçemiyorlar. Bu bir zaferdir.

Prof. Dr. Figen Atabey, Türk, İngiliz ve Fransız arşivlerinden yararlanarak Çanakkale Deniz Savaşı’nı araştırıyor. Atabey, “Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi” adlı kitabında yeni ve önemli bilgiler veriyor:

Aydınlık gazetesi yazarı Ercan Dolapçı’nın aktardığına göre, Çanakkale Deniz Zaferinde önemli rol oynayan 26 mayın, iyi bir planlamayla 10 gün önce 7/8 Mart gecesi döşeniyor. Mayınların döşendiği yerin seçimi başarıyı garantiliyor. Düşman gemileri, Karanlık Liman önünde manevra yaparak geri dönüyorlar. Burası Boğaz’ın en geniş ve sabahları geç aydınlanan bölgesidir. İşte önce bu kritik alan saptanıyor. Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey komutasında durum değerlendiriliyor ve mayınlar Karanlık Liman’a döşeniyor.

Çanakkale Deniz Zaferinde, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Miralay Cevat Paşa, Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ve Nusret (Nusrat) mayın gemisinin kaptanı Yüzbaşı Hafız Nazmi Bey’in emekleri çok değerlidir ve unutulamaz.

KARA MUHAREBELERİ

Bu büyük bozgunun ertesinde İşgalciler, Çanakkale’ye karadan saldırmaya karar veriyorlar. Çanakkale Boğazı’nı savunmak üzere 5. Ordu kuruluyor. 25 Mart’ta bu ordunun komutanlığına Alman Askeri Heyeti Başkanı olarak Türkiye’de bulunan General Liman von Sanders (Liman Paşa) getiriliyor. Liman Paşa hatıralarında Mustafa Kemal’e tam anlamıyla güvendiğini açıklıyor (Liman Von Sanders Paşa’nın Hatıraları’ndan aktaran; Çanakkale Hatıraları, Yayıma Hazırlayan: Metin Martı, Arma Yayınları, İstanbul, 2002, s.83-84.)

Karada gerçekleşen muharebeler çok kanlı bir biçimde, gece-gündüz 9 ay 13 gün devam ediyor. 18 Mart Boğaz Zaferi’nden sonra Mustafa Kemal, düşmanın olası çıkarma noktalarının nereleri olabileceği ve bu noktalara karşı Türk birliklerinin savunma planının nasıl olacağı konusunda çalışmalarını yoğunlaştırıyor.

Çanakkale savaşında Mustafa Kemal Bey’in komutanlık rolü tayin edicidir. Onun komutanlığı zaferi sağlıyor. Yılmaz Özdil, Çanakkale Zaferine ilişkin bir yazısında Mustafa Kemal Paşa’nın bu efsanevi
başarıyı, “Analitik Zekâyla, Entelektüel Birikimle” Kazandığını vurguluyor ve şu bilgiyi veriyor:

“Çanakkale Savaşı, zannedildiği gibi 1915’te başlayıp 1916’da kazanılmadı. Aslında üç yıl önce 1913’te kazanıldı. Çünkü Mustafa Kemal, Trablusgarp’tan yeni dönmüştü, askeri ataşe olarak Sofya’ya gitmeden önce Çanakkale Boğazı’na atandı.

“Kader adeta onu buraya getirmişti. O günlerde henüz kendisi de farkında değildi ama üç yıl sonra tarihin akışını değiştireceği Çanakkale’yi üç yıl önceden inceleme fırsatı yakalamıştı. Üç bin yıl önce Truva Savaşı’nın yaşandığı yerleri karış karış dolaştı. Kitap merakı sayesinde klasik literatüre hâkimdi.”

Özdil’in belirttiği gibi Mustafa Kemal Paşa’nın, tarihteki bütün ünlü savaşlarla ve komutanlarla ilgili kitapları okuduğu incelediği biliniyor. Bilimsel, tahlil edici bakış açısının, kişisel yeteneklerinin yanı sıra bu bilgi birikiminin onun başarısındaki rolü inkâr edilemez. Sahip olduğu birikimin ışığında hep gerçeği araştırıyor; dünyanın-düşmanın durumu, askerin durumu, arazinin durumu… Kararlarını, planlarını gerçeği dikkate alarak yapıyor.

Mustafa Kemal Çanakkale Zaferini, siperlerdeki Mehmetçiğin kahramanlığıyla açıklıyor: “Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; sarsılmak yok!

Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayret ve tebrik edilecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.150)

Başarı hem Mehmetçiğin hem de kahraman askeriyle omuz omuza ölüme karşı savaşan Komutan’ındır. Mustafa Kemal’in öngörüsü, komutanlık becerisi ve Mehmetçiğin azim ve kararlı savaşıyla düşman durduruldu. Bu savaşta Mustafa Kemal’in, strateji-taktik ustalığı ve komutanlık yeteneği belirleyici oldu. Bunu dost da düşman da kabul ediyor.

TARİHİ DEĞİŞTİREN KOMUTAN MUSTAFA KEMAL

Bu hep söylendiği gibi dünya tarihini, Türkiye tarihini değiştiren bir başarıdır. Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebelerinin sonucunu tayin etmiştir. İngiliz General Aspinall Oglander, İngiliz resmi tarihi sayılan 2 ciltlik Gelibolu Savaşı kitabında, Mustafa Kemal’in bu tarihi başarısını kabul etmek zorunda kalıyor:

“Bir tümen komutanının üç ayrı yerde, kendi inisiyatifi ile giriştiği hareketlerle, sadece muharebenin değil, bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek az görülür.” C.F. Aspinall Oglander, History of the Great War-Military Operations: Gallipoli, vol. II, London, 1932, s.485-486.

Bu büyüklüğü Winston Churchill de itiraf ediyor: “Şu anda mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm. Daha düne kadar ‘Çanakkale bizimdir’ diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için askeri, parayı, cephaneyi her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde, çok üstündük. Yalnızca bir şeyi hesaba katmamışız… Mustafa Kemal’i… Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları alkışlamak isterdim.”

İsviçreli tarihçi Hans-Lukas Kieser’in aktardığına göre Churchill, Çanakkale Boğazı’nı İstanbul’u almak için zorlayarak müthiş bir başarısızlığa uğramış ve amirallikten (Kraliyet Deniz Kuvvetleri Başkanlığı) istifa etmiştir.

1915 Ağustos’unun ortasında resim yaparken bir arkadaşına: “Bu ellerde boyadan çok kan var… Binlerce adam öldü. Bunun küçük bir iş olacağını düşünüyorduk ve eğer doğru bir şekilde yürütülmüş olsaydı öyle olabilirdi de,” diyecekti. Arkadaşı yıkıcı yenilgisinin ardından Churchill’in delirebileceğinden korkuyordu.”

Avusturya Dışişleri Bakanı Czernin’e yakın bir yazar 1918 baharında şöyle yazıyor: “Çanakkale’deki muzaffer direniş süregiden savaşın güç unutulan olayları arasında, neredeyse eşsiz bir destansı başarıydı.”

İngiltere Başbakanı David Lloyd George da Mustafa Kemal’in olağanüstü büyüklüğünü vurguluyor: “Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı.”

ÇANAKKALE’NİN RUHLARDA YARATTIĞI DİRİLİŞ

Bir de Çanakkale zaferini ve bu zaferin dolayısıyla Mustafa Kemal’in toplumda yarattığı güçlü değişimi, canlanmayı bir yazarımızdan Ömer Seyfettin’den dinleyelim. O günleri yaşayan Ömer Seyfettin de “Çanakkale’den Sonra…” adlı öyküsüyle Çanakkale siperlerindeki mücadeleye katılıyor. Yaşı kırk beşi geçmiş, iyi eğitim görmüş, miras yiyen karamsar bir aydını, onun ağzından Çanakkale’nin ruhlarda yarattığı dirilişi anlatıyor, Ömer Seyfettin.

“Batı Asya’nın bu köşesindeki bin yıllık bir Türk tarihi kapanacak, Ruslar Ayasofya’ya haçlarını asacaklardı. Ölüme hazırlandı. Çanakkale’yi düşman topları dövüyor, o da, birçokları gibi düşmanın bugün yarın çıkıp gelmesini bekliyordu. İstanbul boşalıyordu. Birçok haftalar, aylar geçti. İngiliz, Fransız zırhlıları Çanakkale’yi geçemedi. Bu mucizenin ortaya çıkardığı ‘milli varlığa’ şaşmış kalmıştı. Bu yeni ruh, bu düzen, bu ordu, bu millet nereden doğmuştu? Çanakkale’de hemen bir milyonluk düşman ordusu eritilmiş, yenilmez sanılan İngilizler yenilmişti. Yavaş yavaş canlanıyor, artık yaşayan, kendi varlığını bilen, ülküsünü bulan bir milletin içinde olduğunu görüyordu.” İttihat ve Terakki’nin önderlerinden Muhittin Birgen de Çanakkale zaferinin “memlekete bir benlik hissi verdiğine dikkat çekiyor.

ÇANAKKALE’NIN ÖNEMLİ FARKI

Tabii ki bu zaferde orduya ve millete yeni bir ruh aşılayan İttihat ve Terakki yöneticilerinin Talât ve Enver Paşaların da önemli rolü unutulmamalıdır. Onlar milletin ve ordunun tüm ihtiyaçlarını karşılamak için gece gündüz demeden çaba harcıyorlar. Güçlü emperyalist düşmanlara karşı vazgeçmeden direniyorlar.

Ayrıca Çanakkale’de ve Kut-ül Amare’de kazanılan iki çok büyük zaferle, İngilizlerin yenilmezliği efsanesi yıkılıyor. Türklerin İngilizleri yendiği bu iki zafer, başta Türk milleti olmak üzere İngiliz emperyalizminin esir etmeye çalıştığı dünya halklarına moral ve güven veriyor. Özellikle Anadolu’daki geniş kitlelerce vatan savunması, “ya istiklal ya ölüm” ülküsü benimseniyor.

Birinci Dünya Savaşı’nda millet ve ordu olarak büyük bir tecrübe birikimi kazanılıyor. Talât ve Enver Paşaların eğitimli, disiplinli ve önemli bir çoğunluğu genç olan askerlere dayanarak yeniden örgütlediği ordu, ölüm kalım savaşının ateşinde pişiyor. Cesur, genç ama birikimli, mücadeleci ve disiplinli komutanlar yetişiyor. Kurtuluş Savaş’ında bu gerçek kanıtlanıyor.

Çanakkale’nin önemli farkı, emperyalist orduların Boğazlardan geçmesini engelleyerek, Rusya’daki
devrime can suyu vermiş olmasıdır. Böylece hem ülkemizin hem de Rusya’nın, dolayısıyla dünyanın
kaderi, tarihi değişiyor. Aynı zamanda Sovyet Rusya ile ülkemiz arasında Kurtuluş Savaşı yıllarında
güçlenip pekişecek dostluğun temelleri atılmış oluyor. Çanakkale’nin önemli özelliklerinden biri de
Mustafa Kemal’in adının, bu zaferle dünya tarihine silinmez harflerle kaydedilmiş olmasıdır.

Yazımı bitirirken şunu vurgulamak istiyorum: Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Talât ve Enver Paşalar milletimizin vatansever büyük kahramanlarıdır. Onların pek çok özelliği benzerdir. Ama farkları da var tabii.

Onlardan birini diğerlerinin karşısına çıkarmak bölücülüktür. Kadirbilmezliktir. Diğer tüm kahramanlarımız gibi bu üç büyük insanımız çok değerlidir.

Tüm Çanakkale şehitlerini/kahramanlarını saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.

Kaynak: Feyziye Özberk, Talât Paşa İttihat Terakki Tarihi/Posta Memurluğundan Devrim Önderliğine, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ekim 2021, İstanbul.

Feyziye Özberk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir